sosyal medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sosyal medya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2015

TrustRank Nedir ve Nasıl Yükseltilir?



Google doğru arama sonuçları için, Sandbox yöntemini kullanır. Yeni site, 3 ile 6 ay arası Sandbox ile denetlenir ve denetim süresi boyunca arama sorgularında geri planda yer alır; bu süre zarfında sitenin güvenilir içerik üretildiği kabul edilir ise, arama sonuçlarında üst sıralara taşınır. Spam ve alakasız içerik sunan siteler ise, Google Ban uygulaması ile arama sonuçlarından çıkartılır. (Google Sandbox hakkında detaylı bilgi için tıklayınız) Alakalılık ve önemlilik kriterleri üzerinden siteleri değerlendiren Pagerank algoritması, yaklaşık 3 ayda bir güncellenir ve sitelerin arama sonuçları içinde konumları değişir.

TrustRank

TrustRank (güven değeri), Google sonuçlarının iyileştirilmesi ve verimliliği için geliştirilmiş bir algoritmadır. Trustrank, Google’ın en önemli aracı olan Pagerank sisteminin yetersiz kaldığı noktaları düzenlemek için oluşturulmuştur. (Pagerank hakkında detaylı bilgi için tıklayınız) Backlink sistemini yanıltmayı amaçlayan spam sitelere ve link alışverişine karşı güvenilir ve doğru site kaynaklarını analiz etmek, Trustrank ile mümkün olmaktadır. (Backlink hakkında detaylı bilgi için tıklayınız) Pagerank ile birlikte kullanılan Trustrank, Google’un en çok kullanılan ve güvenilen arama motoru olmasını sağlamıştır.
TrustRank Nedir ve Nasıl Yükseltilir?

Trustrank ve Pagerank değerleri, Google tarafından gizli tutulmaktadır ama bazı web servisleri, SEO analizleri ile tahmini sonuçlar vermektedir. Sitenin arama sonuçlarında ön sıralara çıkması, Google arama robotlarının beklentileri ile uyumlu SEO tekniklerinin uygulanmasına bağlıdır. Arama robotları; güncelleme trafiği, sitenin yaşı, güçlü hosting hizmeti, tasarım ve yazılım-kod mimarisi üzerinden siteleri değerlendirir. Özgün içerik üretimi, İçerik ile uyumlu anahtar kelime kullanımı, sitenin açılış hızı ve ana sayfa kod yapısının sorunsuz çalışması gibi bir dizi faktör; Trustrank değerinin yükselmesinde etkilidir.

18 Ocak 2014

Yeni İnternet Yasası, 5651 Sayılı İnternet Kanunu


Yeni Torba Yasa ile 5651 sayılı  internet kanunda yapılması düşünülen değişiklikler, gerek T.C. Anayasası’nın 26. maddesine gerek ise Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’nin 19. maddesine ters düşmektedir. Yeni tasarı, internet ortamında anti-demokratik hükümet sansürünü güçlendirmektedir.

2007 yılında kabul edilen 5651 sayılı «İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında kanun» ve uygulamalarının yarattığı sorunlar konusunda bir önceki yazıma buradan ulaşabilirsiniz.

Yürürlükte olan 5651 sayılı internet kanunu; içerik sağlayıcı (web sitesi), yer sağlayıcı (host-server şirketleri) ve erişim sağlayıcı (TTNET, Türksat Kablo v.s.) gibi internet mimarisindeki kuruluşların sorumluluklarını düzenleme ve bilişim suçlarını önlemeye yönelik olarak tedbirler almayı amaçlamaktadır. Kanun maddesinin mahkeme kararı ile site erişimini engellenmesi ise, internet kullanım özgürlüğüne karşıt hukuki müdahaleler olarak tartışılmakta idi. 5651 sayılı kanun, yasa uygulayıcı olarak Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı (TİB) görevlendirmiştir.

Yeni Yasa Tasarısı Neler Getirecek

Yeni internet kanuna göre; Bakanlık ve ona bağlı kurumlar, yargıdan bağımsız yani mahkeme kararı olmadan sakıncalı, suç isnat edilen siteleri "24 saat içinde" kendi kararları ile engelleyebilecekler. Yeni yasa tasarısına göre TİB, istediği site ve içeriği mahkeme kararı olmadan servis sağlayıcılar üzerinden engelleyebilecek, suç unsuru içerik hakkında mahkeme yolu ile işlem devam etse dahi hukuki süreç tamamlanmadan engelleme uygulayacak. TİB, Ulaştırma Bakanlığı'nın direktiflerini dikkate alacağı için yeni düzenleme, olası bir takım anti-demokratik uygulamaları beraberinde getirecek. Yeni yasa servis sağlayıcıların, kullanıcı IP bilgilerini veri olarak 6 ay saklama zorunluluğunu en az 2 yıla çıkarıyor. 

Erişim Sağlayıcılar Birliği

Ankara merkezli kurulması düşünülen Erişim Sağlayıcılar Birliği'nin tüm servis sağlayıcıları koordine edip, direktif ile yönlendirileceği belirtiliyor. Erişim Sağlayıcılar Birliği, ayrıca siteye erişimi engellemek için ek önlemler olarak alternatif erişim yollarını engelleyici tedbirleri almakla da yükümlü olacak. Bir diğer çalışma ise, Bakanlık, TİB ve ESB’nin koordinasyonunda Siber Güvenlik Kurulu’nun kurulması ve resmiyet kazanması olacak.

Filitre Sistemi

2011 yılındaki kanuni düzenleme ile Türkiye’de filitre uygulamasına başlanmıştı. Bu durum bazen sakıncalı olmayan siteleri veya sosyal medya ağlarını dahi servis sağlayıcı üzerinden engelliyordu. Yeni tasarıda, danışma organı olarak kabul edilen İnternet Geliştirme Kurulu’nun hiçbir yetki ve önerisi bulunmuyor.

24 Saat İçinde Erişim Engelleme Kararı

Ceza Kanunun kamusal suçları önlemeye yönelik ilgili maddelerini dikkate alan 5651 sayılı kanun, suç unsuru taşıyan içeriğin engellenmesi biçiminde uygulanıyor. İçerik engellenmesi, suç unsuru durum ve eylemleri ortadan kaldırmaya yönelik değil, bu yöntem kanunun asıl amacını yerine getirmeyi bir kenara bırakıp, kişisel hak ve ifade özgürlüğünü tehdit eden denetimler üretmesine neden oluyor. Suçu kesinleşmiş içeriğin ortadan kaldırılmasına dair yeterli bilişim eylemi bulunmuyor, bu da farklı ağlar üzerinden belirtilen suç unsurlarının gelişimini engellemiyor. Yeni tasarı ile mahkemeye iletilen suç duyurusunun “24 saat içinde sonuçlandırması” gerektiği belirtiliyor. Bu durum, mahkemenin bilirkişi ve delil incelemesi yapmadan karar vermesi hatta savcılık isteğini koşulsuz onaylaması anlamına geliyor.

DNS, Proxy ve VPN Alternatiflerine Erişimleri Engelleme

Yeni tasarı, servis sağlayıcı üzerinden engellemeyi daha da güçlendirecek donanımsal tedbirleri de gündeme getiriyor. Ek tedbirlerle, düzenlemeyi bir adım öteye taşıyıp, web sitelerinin host-server-IP ana kaynağı üzerinden engellenmesi hedefleniyor. Ek tedbirler, erişim sağlayıcının TİB'in direktifi dahilinde; DNS, Proxy ve VPN gibi tünel sistemler üzerinde blokaj uygulaması anlamına geliyor.  

Ocak 2014 
Ahmet Usta

13 Kasım 2013

İnternet Güvenliği ve Sosyal Medya Önlemleri - 2



Sosyal Medya Hesaplarında Güvenlik Önlemleri

Sosyal medya ve sosyal ağlar geliştikçe buna bağlı olarak güvenli internet kullanımı da yeni sorunlarla karşılaşıyor. 2000’li yıllarda e-posta üzerinden geliştirilen hack saldırıları, artık sosyal medya ağları üzerinden insanları yakalamayı hedefliyor. Yüzde yüz internet güvenliği hiç kimse için mümkün değil (IT uzmanları dahil) ama bir dizi basit işlem ile sosyal medya hesaplarınızı daha güvenli hale getirebilirsiniz. İlk ve en önemli önlem, “güçlü parola kullanımı” olmalıdır.

İşletim Sistemi Güncellemesi

İşletim sisteminiz güncel değil ise, diğer internet koruma önlemleriniz yetersiz kalacaktır. Güncel olmayan bir işletim sistemi çökmeye ve saldırıya çok açıktır. Windows gibi işletim sistemine sahip iseniz, legal kurulum ve resmi web kaynağı üzerinde düzenli güncellemeler yaparak bilgisayarınızın “güvenlik kalkanı”nı güncel tutmalısınız. Diğer işletim sistemleri (MacOs, Linux) içinde “güncelleme” temel güvenlik önlemidir.

Güçlü Şifre Kullanımı

En çok kullanılan sosyal ağlar, yani Facebook ve Twitter için kesinlikle “güçlü şifre” kullanımı en önemli tedbir olacaktır. Güçlü şifre ve düzenli olarak şifre değişimi (örneğin 6 ayda bir ) en uygun çözümdür.

Siber korsanlar, casus yazılımlar (spyware, spam, worm, keylogger saldırıları) ile hesap şifrelerinize erişmeye çalışırlar. 123456, 1453, 1907 gibi bildik ve basit şifreler bu tarz “keylogger” yazılımları için en kolay saldırı şifreleridir. Bu sebeple ilk önce yapılması gereken şifrenizde mail adresinizin kelimelerini, isim ve doğum tarihi gibi bilgileri az yada karmaşık olarak kullanmaktır. Örneğin “1923” gibi basit bir şifreleme casus yazılımlar için otomatik algoritma denemeleri ile kolayca ele geçirilebilir. Bu şifreyi güçlü kılmak için yapılması gereken basit ve açıktır.

Güçlü şifre için büyük harf, küçük harf, rakam ile birlikte “altçizgi, tırnak işareti, nokta” gibi özel karakterler kullanmak, hesabınızı daha güvenli kılacaktır. Şifrede isminiz yerine çağrışım ile size özel kelimeler kullanmanız önemlidir. Örneğin: “Ahap_1923”TR-” gibi görüldüğü üzere şifre, hem büyük ve küçük harf hem de rakam ve özel karakterlere sahip olabilir. Şifrenin en az 16 karakter ile oluşturulması, casus yazılımların deneme-yanılma faktörünü zorlayacaktır.

Gelişkin bir şifre oluşturduktan sonra, bir süre hiç bir yere not almadan şifrenizi kullanmalısınız. Şayet gelişkin şifreyi, “not tutucu” üzerinden kullanmaya devam ederseniz, notun kaybolması durumunda kendinizi hacklemiş olursunuz.

Diğer önemli bir konu, her sosyal ağ için aynı mail ve şifreyi kullanmamaktır. Şayet Facebook mail ve şifreniz Twitter içinde aynı ise, bir hack durumunda tüm hesaplarınızı kaybedilirsiniz, bu sebeple kullandığınız her ağ için ayrı şifre geliştirmek doğru bir yöntemdir.

HTTPS Ağından Olmayan Güncellemeleri Kullanmayın

Chrome, Adobe Flash gibi güncellemelerinizi yaparken dikkatli olmalısınız. Bu güncellemeler sisteminiz için gereklidir ama aynı zamanda çok sık kullanılan bir crack-spam tekniği de bu alanda gerçekleşmektedir. Birçok casus yazılım, kendini Google Chrome eklentisi ya da Adobe Flash güncellemesi olarak sahte arayüz ile size tanıtmaktadır. Bu sebeple bu tarz ileti aldığınızda kaynağın internet güvenlik protokolü “HTTPS” ön tanımlı resmi site olmasına dikkat edin. https, güvenli internet iletişim katmanıdır, web sitesinin "resmi" olarak güvenli olduğunu belirtir. htpps sahibi sitelerin URL çubuğunda, “yeşil güvenlik barı” bulunur. Bu bara sahip olmayan sitelerden gelen iletileri dikkate almayın, tıklamayın.

Bilinmeyen Dosyaları İndirmek

Güvenli olmayan kaynaklardan gelen “plug-in indir, eklenti yükle” gibi uyarılar tehlikeli olabilir. Güvenliği konusunda fikir sahibi olmadığınız bu iletileri tıkladığınızda, bilmeden bir crack dosyasını bilgisayarına indirebilir ve kişisel bilgilerinizi kaybedebilirsiniz. Farklı sahte arayüz ve içerik ile sosyal medya üzerinden size ulaşan casus uygulamalara karşı dikkatli olmalısınız.

Sosyal Medya Uygulamaları (Aplikasyonlar)

Başta Facebook ve Twitter olmak üzere sosyal ağlar, birçok uygulamayı sistemlerine entegre etmektedir. “3. parti yazılımlar” diyebileceğimiz bu uygulamalar, sizin sosyal medya ve kişisel bilgilerinize, e-mail listenize erişim talep etmektedir. Tabi ki Facebook üzerinde bildiğiniz kurumsal bir firmanın uygulaması güvenilir olabilir ama bilmediğiniz, test edilmemiş uygulamalar hem Facebook için yazılım açığıdır, hem de kişisel hesabınızı yöneltebilecek fake (sahte) içerikler ile arkadaş listenize sızmaya çalışabilir. Bu konuda yapılacak en doğru çözüm, sosyal medya ağları üzerinde bilmediğiniz uygulamaları kapamak hatta Facebook gibi yazılım açığına teknik olarak müsait medyalarda hiç uygulama kullanmamaktır.

İnternet güvenliği için Anti-Logger

Güncel ve tam donanımlı bir anti-virüs programı bilgisayarınızı belli bir noktaya kadar koruyacaktır. Buna ek olarak, spyware, spam, worm, keylogger saldırılarına karşı bir “anti-logger” yazılım kullanmanız gerekebilir.

Ekran kaydını koruma ve klavye vuruşlarını şifreleme teknolojisi ile çalışan başarılı bir anti-logger yazılımı, şifre ve mail bilgilerinizi siz yazarken dönüştüreceği için etkin bir koruma yöntemidir. Güncel bir anti-virüs ve anti-logger programını bir arada kullanmak, internet güvenlik optimizasyonu için yeterlidir.


Ahmet Usta

4 Nisan 2013

Blog Yazarlığı (Blogger) Hakkında Röportaj


Önsöz: http://bloglistesi.com/ isimli Türk blog (blogger) yazarlarından oluşan portalın nacizane şahsım ile yaptığı röportajdan alıntıdır.



Blog dünyasına nasıl girdin?

Aslında medya ve görsel sanatlar alanında isteğim istihdam ve yaşam standardını oluşturamamak beni başka alanlarda yöneltti. Blog yazarlığı da, bu sektör ve kulvar arayışının sonucunda gerçekleşti.

Blogunu hobi olarak mı görüyorsun yoksa iş mi?

Blog yazarlığı, hem hobi hem de iş olabilir; zaten bende az çok böyle bir kişilik yapısındayım. İki tane Google Blogger hesabım var. Biri kişisel-deneysel-entelektüel notlarımdan oluşan hobi alanım, diğeri ise sizlerle paylaştığım: Sosyal Medya Macerası isimli sektörel blogum. Blog mecrası, amaca göre kişi ve kurumlarca farklı değerlendirilebilir.

Blog tutarken bir rutinin var mı?

Tabi ki, bir blog tutma rutinim var. Kişisel bloğum için üzerimde zamanlama baskısı yok, 2 ay sonra bir şiir yazabilirim ya da bir seminer notunu 2 gün ara ile yayınlayabilirim, hatta siyasi bir probleme karşı öfkeli bir serzeniş yazısı yayınlayabilirim.

Fakat sosyal medya, sinema yazıları, seo ve dijital yaşam v.s. başlıkları içinde geliştirdiğim bloğum için sektörel araştırmalar ve okumalar yapıyorum. Haftada en az bir özgün içerik yayınlıyorum. Bu arada eksi yazılarımı gözden geçiriyor, yeni bilgiler ile revize ediyorum. Yeniden düzenleme ve güncelleme olmaz ise, blog mecra olarak önemini yitirir bence. Birde web tekniği olarak optimizasyon ve seo öğrenmek gerekiyor.
Yazarken ilhamının çoğunu nereden alıyorsun?

Sosyal medya, sinema, seo ve dijital yaşam üzerine yazarken; sosyal medya ağlarındaki gelişmeleri, yeni uygulamaları, sinema gösterimlerini, imdb’yi, blogları, forumları, Wikipedia’yayı, sözlükleri (özellikle Ekşi sözlük) ve Google web uygulamalarını  genel ve özel bilgi kaynakları olarak kullanıyorum.

Kişisel bloğum için ise, bazı değer verdiğim aydın yazarların görüşlerinden etkileniyorum ama daha çok kendi hal ve gidişatımdan ilham alıyorum, diyebilirim.

Sence bir blog yazısı yazarken hatırlanması gereken en önemli şey nedir?

Hatırlanması gereken en önemli şey, tabi ki “özgün içerik” ama özgün içerik konseptin özelliğine göre değişir. Teknoloji ürünleri veya yazılım-güvenlik üzerine yazan bir arkadaşın içeriğindeki teknik bilgiler hata taşımamalı, somut olmalı ve okuyucuyu pratik fayda sağlamalıdır.

Benim gibi kişisel blog tutanlar, mesela deneme veya şiir yazıyor ise, bunun pratik değil düşünsel bir faydası olacağına göre takipçiyle samimi bir dil kurması, kendini ifade etmesi yeterlidir.

Bana uzak ama moda alanında çok popüler ve kolaymış gibi görünen moda-trend içeriklerinin de belli bir özgünlük taşıması gerekiyor, mağaza yada kişi kostümlerinin fotoğraflarını paylaşmak, bence blog içeriği değil, tanıtım yazısıdır.

Zaten spam ve kopyala-yapıştır içerik paylaşımı, blog dünyasında olamaz; olmamalıdır.


En çok kullandığın sosyal ağ hangisi? İnsanlar seni sosyal ağ bağımlısı olarak görüyor mu?

En çok kullandığım sosyal ağ Facebook ve Blogger. Facebook hem eğlence, hem de kendimi ifade etme aracım. Twitter’i ise, Türkiye’deki kullanımının dışında daha ciddi bir mecra olarak kullanıyorum. Twitter doğası gereği sınırlı kelime olanağı verdiği için, bu ağda sosyal medya-sinema ile ilgili bilgi ve haber paylaşımları yapıyorum. Twitter’in başarılı olması bence, ciddi kullanılmasına bağlı ama Türkiye’deki Trend Topic’lere bakınca henüz önemi anlaşılamadı, sanırım.

Tabi ki Google Plus, yakın dönemde daha da önem kazanacak ve sosyal ağ oluşturmak için Google-Gmail altyapısına sahip olduğu için çok daha verimli olacak. LinkedIn ise, spam ve ucuz içerik ile ciddi mücadele eden kariyer ve network anlamında çok önemli bir mecra.

Henüz aktif kullanıma geçmedim ama Pinterest de önemli mecra, blogger arkadaşlarıma kullanmalarını öneririm, önemi her geçen gün artacak. Video içerik için ise, herkesin bildiği gibi YouTube, Vimeo ve DailyMotion artık majör medyalar oldu. StumbleUpon ve Digg özellikle İngilizce içerik geliştiren arkadaşların kullanması gereken önemli sosyal imleme kaynakları. Bunun yanında RSS kaynaklarına üye olmak ve içeriklerini-makalelerini yayınlayabilecekleri portal, forum, grup ve oluşumlara katılmakta çok önemli bence. Bu kaynaklarda içerik ve paylaşımlarınızın alacağı değer hem bloğunuzu tanıtacak, hem de referans link alarak bloğunuzun doğal seo ve pagerank değerini optimize edecektir.

Okuyucularımıza blog yazarlığı ile ilgili ipuçları vermek ister misin?

İnsanlara blog yazarlığı konusunda ipucu verecek kadar kendimi vakıf görmesem dahi belli bir uzmanlığa eriştim. İlk başta, kendilerine en yakın olduğu alanı belirlesinler. Blog yazarlığında temel sorunun geçen zaman içinde “içerik üretme güçlüğü” olduğunu düşünüp, “sürdürülebilir” alanlara ve kendi becerilerine yönelsinler. Tabi ki, iyi içerik ve sürdürülebilirlik için devamlı bir öğrenme ve gelişim arzusu ve de zorluluğunu akılda tutmak gerekiyor. Zamanlama olarak ilk başlarda haftada 2-3, ilerleyen dönemlerde ise haftada en az 1 içerik üretmeye çalışsınlar.

Maddi beklenti ile hareket etmek, ilk etapta blog yazarının motivasyonunu düşürüyor. Bu sebeple maddi beklentilerle değil, “kendini ifade etme isteği” ve öğrenme arzusu ile hareket ederler ise, gerekli standartı bence yakalayacaklardır. En azından, ben şimdilik öyle yapıyorum. Yukarıda adını saydığım sosyal medya ağlarını etkin şekilde kullansınlar, çekinmeden içeriklerini paylaşsınlar.

Bu arada tabi ki olmazsa olmaz, özgün içerik. En az 200 kelime civarında, okuma-öğrenme sonucunda oluşturulan içerikler, fotoğraf-video veya infografikler ile desteklenmeli. Anahtar kelime ve arama trendleri, içerik ile uygun URL isimleri, imla kuralları ve alt başlıklar gibi teknik detayları önemsemek gerekiyor. Ayrıca belli düzeyde seo teknik bilgisi ve Google Web Master Tools ve Adwords kelime tahmincisini kullanmak bloglarını yeterli düzeyde optimize edecektir.
İdeal okuyucudan beklentileriniz neler?

İdeal okuyucudan beklediğim, içeriklerimin belli bir emek ve araştırma sonucunda ortaya çıktığını bilmesidir. Okuyucu başlığı merak edip, sayfama gelmiş ise, ilgili yazıyı sonuna kadar okumasını bekliyorum. Tabi, yazıda eksik bilgi ve hata var ise, beni uyarmasını, yorum yazmasını da isterim. Bence etkileşim, blog yazarlığı için maddi ve manevi anlamda temel dinamiktir.

Mart 2013
Ahmet Usta



5 Mart 2013

Sosyal Medya, Facebook Ve Varoluş Pratikleri


Facebook 

İnsanlar, Facebook’ta emek harcadılar. Facebook timeline üzerinde insanların hikayeleri akıyor.

Facebook'ta güzel günlerimizi paylaştık: Yurt içi ve dışı tatiller, okul anıları, doğum günleri, partiler, evlilikler tarçınlı kekler, şanslı kedi resimleri vs. Aynı dönmelerde kimsenin bilmediği maddi zorluklarımız, hastalıklar ve acılarımızda oldu, belki de ölümler ama çok az insan acılarını ve kayıplarını online dünyada paylaştı!

Hep güzel resimler, videolar ve “anlamlı sözler” ile dolu ileti paylaşımlarımız oldu ve olacak. Zaman zaman hamaset koyan yazılar ve resimler ama olsun, bizler Facebook'da çok emek verdik.

“Söz uçar, yazı kalır”dan, "offline yaşam toprak olur, online yaşam baki kalır” idrakine geçiyoruz veya çoktan geçtik.


Görünmek istediğimiz


Çoğumuz Facebook ağına, yüzlerimizi yükledik. Birçoğumuz, “görünmek istediği” yüzünü; bir kısmımız inadına “gerçek yüzünü” bu sosyal medya ağında paylaştı. Belli bir kesim ise, online yaşam ve Face’se hiç yüz vermedi. Başka birileri ise, yüzlerini gizledi ama "kaçamak işler" için face-i diyarı kullandı. Sonuçta internet kullanan hiç kimse, Facebook mecrasını görmezden gelemedi…

"Onaylanmak"


Facebook ya da genel olarak dijital dünya bize, haset ve şükranlarımızı kimseye zarar vermeden yaşama olanağını verdi. Ve biz her kim olursak olalım, çoğunlukla  “sadece onaylanmak”  isteriz. Ve Facebook, Hepimizin hikâyesini onaylıyor.

Ve biz gideceğiz, siber dünyada izlerimiz kalacak, sanırım…

16 Aralık 2012

Dijital Doğanlar ve Online Davranışları


Yaşadığımız offline veya online sistem, bizi gittikçe sarmalıyor. Dijital doğanların, tekno-mobil hayat ile daha bütünleşik olmaları; onları daha vandal kimliklere sokabiliyor. Kamusal olma, her yerde görünme isteklerimiz, belki de tek bir kimlik dahi oluşturamamamızın sonucunda ortaya çıkıyor. Sosyal medya dünyasındaki iletişim; kamusal öfkelerimizden boşalırcasına trend tabiriyle ezikleme-atarlama biçimlerinde kendini gösteriyor. Sokağın kalabalığı içerisinde yitip giden  “delikanlı”larımızın yerini, kampanyalar-promosyonlar-hediyeler peşinde sektörleşen ve giderek büyüyen “klavye delikanlıları” alıyor. Sosyal medya mecraları, parazitlerle dolu bir maceraya dönüşüyor.

Login Yaşayanlar

Dijital doğanlar, siber kültür içindeki oyun ve topluluklarda temsili olarak değil, kişiliklerini motive ederek hareket ediyorlar. Şimdiki çocuklar yani “harika çocuklar”, sanal dünyada eski kuşaklar gibi oyun oynamıyor, oyunu yaşıyorlar, gerçeklikle bağlantılarını oyun içinde eritip, hiper-gerçekliği bedenleştirebiliyorlar. Hiper-gerçekliğin, kişi ve kitlelerce kabul edilmesi 90’li yıllarda belli bir entelektüel içgörü gerektirirken, dijital doğanlar bu hali bilişsel olarak oyun içinde yaşıyorlar. Belki de sonuç: Game Overdose

photographer-Philip Rebstock 

Yeni kuşak, önceki kuşakların yaşadığı teknik-ekonomik ve estetik zorlanmayı, dijital dünyada yaşamıyorlar. Gittikçe artan bir medya görseli karmaşasında, “emek vermeden yemek” ya da “tez yoldan parayı bulmak” halleri, dijital doğanlar için “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” anayasa maddesi olmuş görünüyor. Sahip olunan dijital kimlikler, çeşitli illegal seeding ya da trolleme çalışmalarıyla pazar ekonomisine entegre ediliyor. Viral ve amorf stratejiler, kişi ve toplulukların amaçlarına hizmet ediyor.

Gelecekte Sosyal Medya Dili

Tabi ki sosyal medya ile gelen yeni medya, yeni etkileşim biçimleriyle beraber önemli değişimler getirecektir. 140 karakterle twit atarak kendini ifade etmek; yeni bir dil anlayışını, haber hatta şiir üslubunu oluşturabilir. Video izleme süresinin gittikçe kısalması, didaktik ve tekrarlayıcı rutin görsel içeriklerin elenmesini sağlayabilir, görseli daha efektif kılabilir. Durum güncellemelerinin 3 satırı geçmemesi,  hal ve gidişat hakkında daha nesnel bilgi verebilir. Her değişim, tabi ki fırsatları ve kullanım handikaplarını beraberinde getirecektir.

Ahmet Usta 

30 Eylül 2012

Sosyal Medya: Yakında Daha Gerçek Dünya




Sosyal medya mecralarında bulunan kurum ve kişi hesaplarındaki sahte kişi ve etkileşimlerin tespiti şuanda önemli bir sorun. Örneğin, Facebook’daki yarı yarıya fake accountlar, yapay like ve community çalışmaları gözle görülebiliyor. Daha hızlı bir mecra olan Twitter’da ise, fake ve inactive hesapların, yanısıra takipçi satın almaların olduğunu tüm internet kullanıcıları biliyor.

Bilişim uzmanları (IT) ya da yazılımcılar (coder) ise daha inorganik yöntem ve uygulamalardan haberdarlar. Tabi ki her bilişimci & yazılımcı tüm illegal sosyal medya etkileşim yöntemlerine hâkim olamayabiliyor. Bilgi ve deneyim çeşitliliği, uzmanlar için bile takip zor durumlar yaratıyor. Bilişim ağı içerisindeki güvenlik tehditleri gibi, etkileşim ağı hareketleri içinde de yüksek parazit bulunuyor.

Bir yazılım aynı IP üzerinden bağlanmasına rağmen Facebook yada Twitter web domainlerine kendini farklı kullanıcılar olarak tanımlayabiliyor, böylece etkileşim rakamlarını yükseltebiliyor. Bir kullanıcı, çok sayıda kullanıcı biçiminde like/beğeni, mention/söz söyleme, retwit/tekrar tekrar şakımak yapabiliyor. İnorganik ve tekil etkileşim hareketleri, arama motorları (Google, Bing, Yandex) tarafından organik ve çoğul olarak değerlendirilebiliyor.

Gerçeklik kayboluyor,  sosyal medya biriktiriyor!


Bu arada sosyal medya mecraları da, büyük şirketler olarak ticari güvenilirliklerini korumak ve geliştirmek için yeni uygulama ve yazılımlar üretiyor. Facebook, hali hazırda gerçek tanımlı profil resim ve ayarlarını geliştirmeye çalışırken, Twitter ise 3. parti iş ortaklarıyla birlikte sahte ve aktif olmayan hesapların kontrolü için uygulamalar hazırlıyor.

Kurumsal firmalar, imaj konumlandırmasına devam ederek, gerçek ve samimi etkileşim için içerik ve kampanyalar üretmeye devam edeceklerdir. Kişisel olan çevrimiçi fenomenler kültürü, zamanla gerçekleşecek düzenlemelerle az maliyet içeren gelir ekonomilerinde küçülmeler yaşayacaklardır.

Bankacılık gibi büyük bir pazar ekonomisinin, yüzyıllar içinde hala gedikleri olduğu düşünülürse, sosyal medyanın şuanda çok yeni olması nedeniyle durumu makul görülebilir. Yakın dönemde, A.B.D’den başlayarak daha olgunlaşmış bir sosyal medya pazarına, gelişmiş segmentlere ve daha yüksek oranda gerçek hesaplara ve içeriklere sahip olacağız.

Tabi ki, insan ve iletişimin olduğu her yerde sorunlar yaşanacaktır. Sorunsuz ve kesintisiz iletişim, iletişim kuramlarının argümanları içinde bilimsel olarak mümkün değil. Önemli olan, sorunların yaşandığı bu süreçte, organik ve tekil iletişimin, çevrimiçi ağda sıkılık değerini arttırmaktır.

Ahmet Usta

24 Eylül 2012

Pazarlama Aracı Olarak Sosyal Medya




Sosyal medyanın web 2.0 günleriyle hayatımıza girmesi ve olmazsa olmazlarımızdan biri olması yaklaşık 4-5 seneyi buluyor. Bu süreçte sosyal medya; teknoloji olarak gelişmeye ve yeni segmentler oluşturmaya devam ediyor, etkileşim ağını büyültüyor. Bu noktada biraz kararsız, biraz da değişime direnen insanın aklına şu soru geliyor: “Peki, sosyal medya ne üretiyor?”

Bu soruya karşılık “Fiziksel olarak bir şey üretmiyor ama kendisini endüstri olarak kabul ettirmiş futbolda bir şey üretmiyor ve şirketleşmiş futbol kulüpleri borsada milyon dolarlık işlem görüyor denebilir. Futbolun, kitlelerin yaşamlarında doğrudan üretimi veya katma değeri fazla olamasa da farklı sektörlere direk ya da dolaylı etkisini herkes az çok biliyor. Ayrıca “Hayat, futbola fena halde benzer” bakış açısının ekonomiye etkisi çok çeşitli biçimlerde gerçekleşmeye devam ediyor.
Sosyal medyadaki etkileşimlerinin, pazar ekonomisi göstergelerinde şimdilik kısmi ve dolaylı etkisi bulunuyor, direk etkisi mali olarak henüz şirketleri ve kitleleri tam olarak ikna edebilmiş değil. Online dünyanın, reklâmcılık sektöründe %10 civarı bir paya ulaşması geleceğin pazarlama aktivitelerinin sosyal medyada olacağını gösteriyor. Diğer taraftan sosyal medyanın yaşam alanı bulduğu coğrafyanın; cloud teknolojisinin ayak basılmayan mekân olduğu düşünülürse, şimdilik ölçümlenmesi ve değerlendirilmesi dağınık ve de değişken olabiliyor.

Tüketiciler, müşteri olmak için ürün ve hizmet ile ilgili soruları “Google’layarak öğrenme” refleksini artık edindiler. Müşteri; öğrenme, karşılaştırma ve satın almada faaliyetlerinde interneti kullanarak daha aktif hale geldiği için işletmelerin, sosyal medya üzerinden beklentilere doğru cevaplar vermesi gerekiyor. Sonuç olarak işletmelerin, talep yaratmak ve talebi yönlendirmek için, sosyal medya uygulamalarına daha çok bütçe ayıracakları bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Ahmet Usta

13 Eylül 2012

Dijital Göçebeler ve Dijital Yerliler


X ve Y kuşağı


Her kuşağın önceki ve sonrası ile yaşadığı kuşak çatışması, kuşaklara dair isimlendirmelerde de kendini gösteriyor. X kuşağı, diye adlandırılan kuşak 70’li ve 80’li yıllarında doğmuş olanları içine alıyordu.  X kuşağı, soğuk savaşın son dönemleri kabul edilen politik-ekonominin içinde analog iletişim araçlarının sahip olduğu son teknolojilerle büyüdüler. Y kuşağı ise, 90’lı yıllar ve milenyum kuşağı diyebileceğimiz 2000’li yıllarda doğmuş, dijital ve mobil teknolojilerle “çocuk oyuncağı” misali ilişki kurabilmiş bir kuşağı ifade ediyor.

X kuşağına yapılan diğer bir adlandırma dijital göçebeler iken, Y kuşağına ise dijital yerliler deniliyor. İletişim araç ve ortamları geliştikçe kavram kargaşası çeşitlenerek artıyor, günümüz aydın oluyor. Bu bilgi ve deneyim farklılığı daha çok X kuşağı yani dijital göçebeler için hayatı daha da zor ve hızlı kılıyor. Dijital göçebeler analog iletişim olanaklarını özlemle ararken, yeni kuşak değişim ve tekno-gelişmenin hızından rahatsız olmadan etkileşimine devam ediyor.


Bir de,  Baby Boomers diye anılan kuşakların şahı olan “68 kuşağı” ve temsilcileri var. Doğum tarihleri 50’lı ve 60’lı yıllar olan bu kuşaktan dijital dünyaya adapte olup, iş ve özel yaşamında başarıyla kullanan insanlar bulunuyor. 68 kuşağının, dijital dünyaya uyum göstermedeki isteklerini varoluşçu dünya görüşlerinin bitmeyen yaşam enerjisine bağlayabiliriz.

X kuşağı ya da Dijital göçebeler; Aynı semtteki sevgiliye posta yoluyla mektup göndermeyi, ankesörlü telefondan şehirlerarası randevulu aramayı, popüler Amerikan filmlerini izlemek için beklenen sinema önü kuyruklarını, ABD Başkanı Ronald Reagan’nın aynı zamanda eski bir sinema aktörü olduğunu, devlet televizyonu TRT’de Adile Naşit’in sunduğu “Uykudan önce” isimli çocuk programını; biliyor.

Y kuşağı yada Dijital yerliler (dijital doğanlar) ise; daha sevgilisi dahi olmayan karşı cinse günde en az 13 mesaj atmayı, Skype’den görüntülü ucuz ülkelerarası online görüşme yapmayı, Marvel Comics hero filmlerini yurtdışı vizyon tarihiyle aynı anda altyazılı olarak internetten izlemeyi, ABD Başkanı Barack Obama’yı resmi Twitter hesabından takip etmeyi, yerli çocuk çizgi film kahramanımız Pepe’nin şarkılarından oluşan açık hava konserine katılmayı; biliyor.


Sanırım, Z kuşağı, dünya genelinde 2023 yılına kadar oluşmuş olacaktır. Ve bizlerde, Cumhuriyetimizin 100. yılında bu kuşağın temsilcileriyle birlikte beklenen refah devletine siber-uzay mekanında kavuşmuş olacağız! İnşallah…

Teknoloji değişiyor, tarih ilerliyor, biz yaşıyoruz.
Ahmet Usta