25 Kasım 2012

Skyfall: 007 James Bond


Bond 50. Yılında Geri Döndü


IMDB notu:8.2 - 143 dakika
Yönetmen: Sam Mendes Oyuncular: Daniel Craig, Javier Bardem, Judi Dench, Naomie Harris

Filmin Konusu


İngiliz istihbarat servisi MI6 ciddi bir saldırıya uğrar ve kurumun sistemi çökme noktasına gelir. James Bond ise son görevinden sonra kayıplara karışmıştır. MI6’nın içine düştüğü zor durum ve bilgilerin çalınması karşısında servis başkanı bayan M, Bond’u tekrar göreve çağırır. Bond, kendisi gibi eski bir ajan olan tehlikeli Silva ile mücadele etmeye başlar.


Kod adı 007 olan ajan James Bond, serinin 23. Filmiyle yeniden beyazperdede. İlk Bond filminden 50 yıl sonra gelen yeni filmde güçlü bir ekiple karşı karşıyayız. Son James Bond’umuz Daniel Craig, kötü adam Silva rolünde usta oyuncu Javier Bardem ve yönetmen olarak Amerikan Güzeli ile kendini kanıtlamış Sam Mendes.

Eski saha ajanı Silva’nın kontrolden çıkıp, ekibiyle birlikte anti-ajan / hacker olarak MI6’nın güvenlik sistemini çökertmesi ve devam eden saldırıları filmin aksiyon çizgisini belirliyor. Son görevindeki başarısızlık sonucu saha görevinden alınan Bond hem mesleğine dönmek, hem de itibarını tekrar kazanabilmek için kendisiyle, servisle ve teröristlerle zorlu bir mücadeleye girişiyor.
skyfall poster
Yeni Bond hikâyesi, önceki filmlerdeki gibi güncel dünya ve teknolojiyi gerçekliğini kısmen anlatıyor. MI6’in Ajan kimliklerinin çalınan harddisk sonucu internette yayınlanması karşısında çaresiz kalan servis, gizli servislerin soğuk savaş dönemindeki gücünden çok uzak olduğu gerçeğini yansıtıyor. Diğer taraftan gelişen teknoloji sonrasında gizli servislerin artık bilgi toplama değil, bilginin saklanmasından ve güvenliğinden sorumlu olduğunun altı çiziliyor.

Filmde geleneksel Bond filmlerinin aksiyon ve mantık hataları belli çizgide devam ettiriliyor. Dünyanın en büyük gizli servislerinden birinin “harddisk çalındı” gibi bir durumla karşı karşıya kalması fazla çocuksu ve yapay kalıyor. Bond iki kere ölümcül kaza yaşıyor ama nasıl kurtulduğunu bilmiyoruz, bir yanıyla bunları hikâyenin masallaştırılması olarak da görebiliriz.
Tüm James Bond Aktörleri 

İstanbul Sahneleri


Filimde yer alan İstanbul sahneleri bence çok başarılı, son yıllarda genellikle B sınıfı aksiyon filmlerindeki kullanılan Türkiye manzaralarına karşı Skyfall daha iyi etkileyici. İstanbul sahnelerinin filmin girişinde yer alması ve yüksek aksiyon içermesi biz Türk işleyiciler için daha heyecan verici oluyor.  Maalesef sahne sesleri olarak Türkçe ve şehir hayatı kötü yansıtılmış ama filimin dünya genelinde vizyon yaptığı düşünürse bunun dikkate alınmaması son derece doğal.  Özellikle yıllardır içinden geçtiğimiz kapalı çarşının üstünde, çatılarında gerçekleşen motosikletli kovalamaca sahnelerinin anlatımı ve aksiyon dozu yönetmen Menders’in ustalığını gösteriyor.

Filmin çok beğenilen Skyfall isimli tema müziğini aşağıda Adele’den dinleyebilirsiniz. 


Oyuncu Performansları

Son Bond Daniel Craig ile ajanımız evrimleşerek daha rasyonel bir kimlik kazanmış, Bond mitindeki “karşı konulamaz ajan” tiplemesi daha gerçeğe yakın betimleniyor. Bu anlamda Craig’in başarılı bir oyunculuk sergilediği söylenebilir. No Country for Old Men  ve Biutiful’deki rolleriyle hafızalara kazınan Javier Bardem, bu filmde de çok başarılı bir kötü adam portesi çiziyor. Bardem, Silva karakterinin öfkesini ve kıvrak zekâsının güçlü yüz ve beden ifadeleriyle çok iyi anlatıyor ve filmi sürükleyici kılıyor. M rolünde seyircinin alıştığı üzere Judi Dench rol alıyor, servis başkanının ikilem ve mantık sorgulamalarını vasat bir oyunculukla sergiliyor.

Skyfall - poster 2

Seksi Bond kadınları olarak ajan Eve rolünde Naomie Harris ve Severine rolünde Berenice Marlohe rol alıyorlar.  İki seksi Bond kızının, film içinde beden gösterme dışında bir önemleri yok,  Ursula Andress ve Claudine Auger gibi eski Bond kızlarıyla karşılaştırıldığında, seksi ve çekici olamıyorlar.

Bond'un gece hayatı:)

Yönetmen Sam Mendes Farkı

Yönetmen Mendes’ın ustalığının filmin senaryo açıklarını kapadığını söylebilirim. Filmin içindeki ince detaylarda karakterlerin ikilemlerini sahneleme noktasında Mendes üslup farkını ortaya koyuyor. Birkaç yönetmen inceliğine değinmek gerekir ise: Giriş sahnesinde flu görüntü ile kameraya yaklaşan ajan (gölge miti), klasik olmuş Bond jeneriğindeki grafik ve diyagonal tasvirlerle kendiyle savaşan kahraman miti, Şangay gecesinde 007 ile terörist arasındaki kapışma sahnesindeki göz alıcı ışıklar ve hologramlarla tekno-rezidans gerçekliği.

Detaylar ve Analiz


007 Bond, doğduğu ve ailesini kaybettiği terk edilmiş Skyfall kasabasına dönerek, çocukluğunun travmatik gerçekliğiyle filimin sonunda yüzleşiyor. Servisin yaptığı psikoloji testinde  “çocukluktan kalma kişilik bozukluğu” ile yaftalanan Bond, zaten hiç sevmediği Malikâneyi ateşe verip, bayan M.’yi kurtarırken, geçmişle olan travmasını iyileştiriyor.

Dijital ajanların yükselişi, saha ajanlarının düşüşü filmin diğer anlatı teması, yeni kuşak genç ajanların yada başkanın masa başı çalışması, Bond karakterinin hem kişilik hem de meslek rekabetini vurguluyor. Dijital ajanlar ve teknolojinin çözümsüz kaldığı noktalarda devreye giren yine Bond oluyor, bir telsiz/radio ve bıçak görevi tamamlamasına yetiyor.

Görevini kötüye kullanmaktan yargılanan Bayan M.’nin şeffaflaşan dünyanın aslında matlaştığı, renklerin değil matlığın olduğu yerde, gölgeye ihtiyaç olduğu, böyle bir dünyada kimsenin güvende olmadığı söylemi “saha ajanları” dünyasını gerçekçi kılıyor.
007 James Bond film afişleri

FBI görevlisi gerçek bir ajanın belirttiği gibi “Eğer bir ajan, James Bond gibi davranırsan ömrü yarım günden fazla sürmez” ama Bond kahraman olarak zekası, çekiciliği ve şansıyla perde daha çok boy gösterecek görünüyor. Sonuçta, Bond hayali bir kahraman!

a-what is your name?
b-My name is Bond, James Bond

Ahmet Usta

9 Kasım 2012

Gergedan Mevsimi - Rhino Season


Yönetmen –Senaryo: Bahman Ghobadi
Yapımcı: Menderes Demir, Bahman Ghobadi
Oyuncular: Monica Bellucci, Behrouz Vossoughi, Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk, Beren Saat, Belçim Erdoğan

Önsöz: Bu filme Monica Bellucci’ye karşı olan saplantılı hayranlığımdan dolayı koşa koşa gittim. :)


Başrollerinde Monica Bellucci, Behrouz Vossoughi ve Yılmaz Erdoğan’ın oynadığı, yönetmenliğini Bahman Ghobadi yaptığı,  Gergedan Mevsimi filmi, İranlı bir şairin trajik aşk hikâyesini anlatıyor. 

Filmin Hikâyesi

Sahel İran’da Şah döneminde genç bir şairdir. Mina ise, Sahel ile tutkulu bir aşk yaşayan zengin aile kızıdır. Mina’nın şoförü, Mina’ya saplantı derecesinde âşıktır. 1979’da gerçekleşen Humeyni Devrimiyle Sahel ve Mina’nın hayatı altüst olur. Şoför, devrim muhafızlarına katılarak, aşkına karşılık vermeyen Mina’nın ve Sahel’in hayatını karartır. Politik şiir yazmakla suçlanan şair 30 yıl, eşi ise yataklık etmek suçundan 10 yıl hapisle cezalandırılır. İki sevgili cezaevinde kötü yıllar geçirir. Mina 10 yıl sonra serbest kalır, kocasının öldüğü söylenir. İkiz çocuğu ile tek başına kalan kadın İstanbul’a göç eder. Yıllar sonra Sahel’de cezaevinden çıkar, bir şair olarak aşkının peşinden İstanbul’a gelir. 

Bıçak Sırtı Anlatım

Film, anlatım biçimi olarak bıçak sırtı ilerliyor. Bir taraftan bildik bir aşk trajedisi ve çoğunlukla kötü oyuncu performansları, diğer taraftan şiirsel üslup ile görselleştirilen stilize simgelerin güzelliği. Film İran rejimini dönemindeki bir şairin gerçek yaşam öyküsünden esinlenmiş. Filmin yönetmeni Bahman Ghobadi, daha önce “Kaplumbağalar uçabilir”, “Sarhoş atlar zamanı” ve “Kimse İran kedilerinden bahsetmiyor” filmleriyle büyük beğeni toplayan Kürt asıllı İranlı yönetmen olarak tanınıyor. Önceki filmlerinde Ortadoğu’daki Kürt haklının gerçeklerini amatör oyuncularla belgesel yakın etkili bir dille anlatan yönetmen, yeni filminde simgesel bir anlatım kullanıyor. Hikâyenin temel yapısını çatışmalı aşk üçgeni oluşturuyor, aşkına karşılık bulamayan adamın sevdiği kadının hayatını zehir etmesi temel olay örgüsü. 


Yönetmen, görsel metaforları ön plana çıkaran stilist çalışmasıyla sinema anlatım biçimini ve içeriğini değiştirmiş görünüyor. Yaşanan dönemin gerçekliğine dair yönetmenin önceki filmlerindeki muhalif ve belgesel unsurlar, bu filmde çok az yer alıyor. Melodramik hikâye ile metoforlarla örülmüş şairin serüveni sentezi, belli bir seyirci kitlesine sıkıcı gelebilir. Yönetmen, son filmiyle yeni arayışlara ve tekniklere yönelmiş. Sürgün de olan bir yönetmen-yapımcı olarak ticari kaygı ve ihtiyaç ile amatör oyuncular ve minimal anlatımdan vazgeçmiş olabilir. Her şey sinema için yapılıyor :)

Oyuncular Performansları


Şairin yaşlılık dönemini canlandıran oyuncu kapalı kutu olarak kalıyor. Tabi ki şair personası, diyalogları değil izlenimleri ön planda tutan bir anlatım gerektiriyor ama filmin şairi bir süre sonra duygularını ifade etmez hale geliyor. 

Benim en büyük merakım: Monica Belluci gerçekten başarılı bir oyunculuk gösterebilecek mi? sorusunun cevabı olumsuz oluyor. Bellucci, çoğu filmindeki seksi kadın imajından kurtulmuş, makyajsız ve bakımsız görünse dahi, filmin içindeki  aşk halleri ve iki tecavüz sahnesi ile yine buram buram seks ve kadın kokuyor. Monica, bildiğimiz Monica :) Beren Saat ve diğer Türk oyuncular özellikle kötü görünüyorlar. Beren’in kötü performansını görünce,  “Fatmagül’ün suçu bu muydu?” demek geliyor insanın aklına. Yılmaz Erdoğan ise Türk sinemasını başyapıtı “Bir zamanlar Anadolu’da” filmindeki başarılı ve çarpıcı oyunculuğunu bu filmde de sürdürüyor. Yan rollerdeki kadınları görünce, keşke Erdoğan “eşini-dostunu film de oynatmak” misali cast çalışmalarına girmeseymiş, diyor insan.
Gergedan Mevsimi - Rhino Season
Gergedan Mevsimi


Şairin Gözüyle Yaşamı Perdeye Taşımak


Bir şairin sürgünü anlatınca tabi ki, şairin şiirleri dış ses - voice over olarak kullanmak zaruridir ama seçilen şiirler, filmde şiirimsi olarak kalıyor. Şiir okumaları, hikâyenin bir üst katmanı olarak soyutlama yaratmıyor, daha çok hikâyenin akışına destek olarak müzik gibi sahnelerin içine nüfus ediyor.

Gökten yağan kaplumbağalar, arabanın içine kafasını sokan at, çöl olmuş otobanda şairin arabasıyla çarptığı gergedanlar… Yönetmenin eski filmlerine yaptığı bu çarpıcı göndermeler, maalesef yönetmenin diğer filmlerini izlemeyen seyirciler için bir sembol dahi ifade etmiyor.

İki kişilik görüntü yönetmenliğinde, Türk sinemasının son yıllardaki usta görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin başarılı tekniği bu filmde de devam ediyor ama genel izlenim olarak filmin görselleşmesi sanki Nuri Bilge Ceylan “Üç Maymun” filmini anımsatıyor. Çok başarılı olan kadraj ve ışık düzenlemesi, bir süre sonra çok tekrarlanan alan derinliğine dayalı flu-net sarkacı ve fast-slow film pozlamalarıyla şiirsellik hedefinden uzaklaşıp izlenimi dağıtıyor.

Gergedan Mevsimi - Rhino Season
Gergedan Mevsimi - Rhino Season

Başına çuval geçirilerek kocasıyla görüşebilen kadının, yine başında çuval geçirilerek iki kere tecavüze uğraması dramatik olarak en etkileyici sahnelerden biri. Sırtında yükü olan kabuğuyla sırtüstü yerde yatan kaplumbağanın kendi başına ayakları üzerine dönmesi çok etkileyici bir ümit metaforu olmuş. Hüzünlü şairin, yıllar sonra kendi şiirinden bir dizeyi ayrı kaldığı karısının ellerinden sırtına dövme olarak işletmesi, şairin yaşadığını şairane keskinlikte anlatan bir yönetmenlik başarısı olarak akıllarda iz bırakacak. Yönetmenin önceki filmlerinde her türden haksızlığa karşı ümit aşılayan anlatımı, bu filmle simgesel bir iradeyi işaret ediyor.

Tersi bir örnek olarak, benim açıkçası daha önce görmediğim bir hikayeleme filmde yer alıyor. Şair baba, büyük bir ihtimalle öz kızı olan eskort kadınla nazlana nazlana cinsel birliktelik yaşıyor. Sabah uyandığında kızın sırtında annesi tarafından işlenmiş kendi şiirlerinden dizler görünce kendini kaybediyor. Açıkçası senaryoda yenilik arayan izleyicilere bu sahneyi müjdeleyebilirim. :)

Monica Bellucci


Gelelim Monica Bellucci’ye… Bizim Monica, 50 yaşına gelmesi sebebiyle seksiliğinden çok şey kaybetmiş ama zarafet hala devam ediyor. Belluci’nin gözleri şair Edip’in dediği gibi “ Bana gözleri getirin, gözleri…” Bir başka Bellucci yorumunu Ekşi Sözlük’ten alıntılıyorum  “TDK – Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Kadın” kelimesinin karşısına resmi konulması gereken canlı insansı varlık.” :))

Monica Belluci
Monica Belluci 


Beyazperdede Üç Beyaz’lar… 


Belluci’ini rol aldığı, İranlı Kürt bir yönetmenin senaryosundan, BKM ortak prodüksiyonuyla çekilen, filmin dünya dağıtımını Martin Scorsese’si üstlenmiş. Dünyamız ne kadar ufak! Bir filmde sosyolojik bakmak; sinema izlenimi kısıtlar ama kısaca değinmek gerekir ise: Bellucci, İran kökenli bir ailenin beyaz İtalyan kadını; Erdoğan, başarılı mizahçı olmasının yanında prodüktör-oyuncu beyaz Kürk; Ghobadi ülkesi İran’dan sürülmüş beyaz Kürt yönetmen; kısaca beyazperdede 3 beyaz’lar… 

Gergedan Mevsimi, bildiğimiz ve sevdiğimiz bir hikâye olarak, melodramı ve simgeseli harmanlayan etkileyici ve güzel bir film…

Ahmet Usta


 

5 Kasım 2012

W3C, Linked Data ve DBpedia nedir?


W3C



W3C, Web’in mucidi Tim Berners-Lee tarafından 1994 yılında kurulmuş bir konsorsiyumdur. W3C’in temel görevi; web dünyasının ihtiyaç duyduğu standartları düzenlemek ve bu standartlar için gerekli teknolojilerin ortak projeler içinde oluşmasına önderlik etmektir.


W3C, web standartlarının ana kaynağıdır. Html işaretleme dili, W3C tarafından standartlaştırılmıştır. W3C; Microsoft, Apple, Adobe gibi büyük firmalarla konsorsiyum oluşturulmuştur ve teknoloji geliştirme çalışmalarında güvenilir çözüm ortağıdır. W3C’in geliştirmeye devam ettiği teknolojiler ise RDF,  SPARQL ve OWL’dir.


W3C, Semantik Web projeleriyle şimdiki etiketleme işaretlerini de sorgulayan yeni standartların geliştirilmesini öngörmektedir. Kuruluş, on-line dünyanın gelişim sürecinde standardizasyon olarak, Xhtml işaretlemesini de ön koşul göstermektedir. Xhtml, html işaretlemesinin statik etiketleme yapısını geliştirip yeni işaretleme dillerine uyumlaştırmayı amaçlar. Semantik web, kısaca web 3.0 olarak tanımlanmaktadır. W3C, daha güvenli ağlar ve sorgulanabilir web dünyası için “Semantik Web” projelerini uygulamaktadır. Gelişimi devam eden semantik web dünyasında RDF, SPAROL ve OWL gibi anlamsal sorulama yapabilen dil ve programlamalar kullanılmaktadır.


Semantik web, ortamında RDF, var olan ve olacak web ortamı sunucu ve kullanıcı bilgilerini veri olarak anlamlı sorgulamalarla yeniden değerlendirip, birbirleriyle bağlantılı hale getirecektir. SQL veri tabanı ve html işaretlemeleri arasında uyumsuzluklar yeniden düzenlenip, bilgisayar tarafından kullanıcı için otomasyon kolaylığı getirilecektir. Web semantiğin oluşturduğu küresel bazlı veri tabanında tek dile dönüştürülmüş verileri, SPARQL sorgu dili değerlendirecektir.

OWL, ise web semantik dünyasının yeni temel dil yapısı olarak RDF ile oluşturulmuş ve SPARQL ile sorgulanmış verilerin, bilgisayar ve ağlar üzerinde değerlendirmesini yapacaktır. OWL kullanımıyla birlikte anlamsal sorgulama yapan makine, insan yapay zekâsını örneklem alacaktır. Hedeflenen algoritma sonucunda arama motorları şimdiki gibi kelime bazlı değil, cümle bütünlüğü ve anlam karşılaştırması olarak hizmet verecektir.

Linked Data


W3C, semantik web için Linked Data kavramını kullanmaktadır. Linked Data, web ağı içerisinde her bir bilgiyi belli bir anlama sahip olacak şekilde modelleyerek, bu bilgilerin birbirleriyle ilişkilendirilmesi ve akıllı veri tabanlarının oluşumu hedeflemektedir.


DBpedia projesi 


Projenin temel uygulama alanı olarak DBpedia projesi kullanılmaktadır. DBpedia, on-line ansiklopedi Wikipedia’daki metinsel bilgilerin semantik algoritmayla RDF bilgilerine dönüştürülüp, yeni anlamsal sorgulama lisanı SPARQL ile sorgulanmasını sağlamaktadır. Şuan itibariyle Wikipedia’daki bilgilerin büyük kısmı Linked Data kavramı içinde anlamsal bağlar kurularak sorgulanabilmektedir. DBpedia, yakın gelecekte tüm web ortamının kaynağı olacak anlamsal veri sorgulamanın ilk gelişmiş modeli olarak kullanılmaktadır.

W3C’un farklı sektörlerde proje çalışmaları bulunmaktadır. Kuruluşun geliştirdiği projeler hala e-devlet,  ulusal güvenlik ve uzaktan sağlık hizmetleri gibi alanlarda kullanılmaktadır.
Ahmet Usta

Kaynak:
http://www.w3.org/
http://dbpedia.org/About

4 Kasım 2012

Bulut Atlası (Cloud Atlas) : Her Şey Birbirine Bağlıdır!




Yönetmen: Lana ve Andy Wachowski, Tom Tykwer  Roman: David Mitchell
Oyuncular: Tom Hanks, Halle Berry, Hugh Grant, Hugo Weaving, Jim Sturgess
İMBD notu: 8.3 - 12,425 kişi üzerinden Kasım 2012  Süre: 164 dk

  
Wachowski kardeşler ve Tykwer’in birlikte yönettiği David Mitchell’in aynı adlı romanından uyarlanan “Bulut Atlası” filmi, 19. Yüzyıldan 23. Yüzyıla iç içe geçen altı hikâyeyi anlatıyor. Filmdeki altı farklı hikâye, paralel kurguyla hızlı bir tempoyla anlatılırken hikâyelerin ortak noktalarının gelişimiyle farklı zaman ve mekândaki insanlar tek bir hikâyede birleşiyor. 


Bulut Atlası'nın Konusu

1850 yılında Pasifik Okyanusu’dan evine dönmek isteyen avukat Adam Ewing ve kaçak kölenin ilişkisi… 1930’lu yıllarda yeteneklerini kanıtlamak isteyen bir bestekâr olan Frobisher’in elinde Ewing’in yarım kalan günlüğü… Rey isimli muhalif siyahi kadın gazetecinin Reagan dönemindeki hayatı… Alacaklılarından canını kurtarmak için mücadele veren yayınevi sahibi Cavendish... Yakın geleceğin Yeni Seul’un de kendisini var eden sisteme isyan eden android garson Sonmi~451…23. yüzyılda medeniyetin çöküp ilkel kabilelerin saldırılarına karşı mücadele eden Zachry…

İyi ve Kötüden Önce 

Bulut Atlası filminin ilk 30 dakikası hızlı bir tempo içinde hikâyelerin sunumlarıyla geçiyor. Filmin giriş bölümündeki çarpıcı anlatım, seyircide büyük bir merak ve heyecan yaratıyor. Fakat filmin ilk bir saatinden sonra geçmiş ve gelecek hikâyeleri arasında bağlantı ve izler kaybolmaya başlıyor ve seyirci gözüyle takibi zorlaşıyor. Seyircide, kim kimdi?  Bu neden oldu? benzeri sorular oluşuyor. Yönetmenler, anlatım aracı olarak böyle bir üslup kullanmak istemişler. Film, her şeyden önce dikkat istiyor. 

Cloud Atlas
Bulut Atlası afiş

Filmin ana cümlesi olarak her şeyin birbiriyle bağlantılı olması sebebiyle hikâyelerdeki karakterlerin ve reel zamanın, filmin ikinci yarısında bir önemi kalmıyor. Film, ilerledikçe insanoğlunun sorunları aynı olduğu için hikâyeler tek bir noktada birleşiyor.  Filmdeki karakterler, efendi-köle / şirketler-işgören / kadın-erkek / aşk-ayrılık durumlarındaki çatışmalarıyla isyan ediyorlar. Hikâyelerdeki çatışmayla gelen isyan sonucunda “tüm dünyalarımız, tek bir bulut kümesinde” toplanıyor. Ve film bunu 3 yakın bir sürede anlatmaya çalışıyor.

Yetmez ama Evet

Yönetmen Wachowski kardeşlerin “devrim olmasa da bir şeyler yapmalı” sinema söylemenin Matrix ve V for Vendetta ile kıyaslandığında gerilediğini söylemek mümkün. Tykwer ise, daha çok aksiyon sahnelerindeki mizah ve kurgu anlayışıyla başarılı oluyor. Filmin oyunculuk performansları çok başarılı değil. Abartılı ve yoğun makyajın yanı sıra karikatürize edilmiş karakterler, sanki bir animasyon filmi izlenimi veriyor. Oyuncuların değişik hikâyelerde iyi ve kötü diye ayırılması, hatta cinsiyet değiştirmesi; bilinçli bir karar olarak oyuncuları önemsizleştirip, ana hikâye eksenini öne çıkarıyor fakat senaryonun savrulmasına engel olamıyor
Bulut Atlas’ı “İnsanın Var Olmak Savaşı” anlatımında başyapıt olmasa da görülmesi gereken önemli bir film.

Detaylar ve Döngüler

Bulut Atlası'nın temel hikâye metni: “Geçmiş, şimdi, gelecek, her şey birbiriyle bağlantılıdır” diyor. Film ana tema olarak, reel zaman kavramını devre dışı bırakıp soyutlama olarak tek zaman içinde bağlantı içeren eylemleri anlatıyor. Ölçülebilen zamanın devre dışı kalmasıyla, tüm insan eylemlerinin zamandan bağımsız olarak birbirleriyle bağlantılı olması, akla hemen reenkarnasyon ve kuantum fiziği hakkındaki genel kabulleri getiriyor.

Cloud Atlas - images

Fakat film, bu kadar iddialı bir söylemi anlatım olarak çoğunlukla karşılamıyor. Öncelikle, reenkarnasyon ve kuantum fiziğinin yanlış anlaşılmaya müsait metin ve pratiklerine senaryoda da rastlamak mümkün. Hikâyeleri genelleştirmek için kullanılan hamaset ve abartılı anlatım ile film inandırıcılıktan uzaklaşıp belli bir noktadan sonra fantazyaya dönüşüyor. Belki de, hızlı tempo ve paralel kurguya dayalı anlatım, izleyici neden-sonuç ilişkisinden çıkarmak istiyor.  Film, belli bir yerden sonra “ben yaptım oldu, eğlenceli değil mi “ tadı veriyor.

Diyalektiğin, taklalar attırılarak senaryoya sokulması ama diyalektiğin nerdeyse eylemlerde olmaması güzel kafa karışıklığı yaratıyor. Filmde “Lost” dizinin fenomenal yansıması açıkça görülüyor. Birden çok hikâye, farklı zamanlarda ve farklı mekânlarda birbirlerini zamandan ve fizikten bağımsız etkiliyor. Bu bakış açısı şimdilik, büyük oranda bilimsel olmayan bir dünya gerçekliğinin geldiği son nokta.  Film, bildik sonlarla tamalanıyor, kafadaki kırk tilki nedense tek bir kürkçüye gidiyor.

Sisteme isyan eden android garson Sonmi~451 neden “seçilmiş kişi” olduğunu bilmiyor, daha doğrusu aydınlanma olarak seçilmiş kişi olmasını gerektiren bir nedensellik taşımıyor. Hikâye paralel evrenler içinde nedensellik değil,  rastlantının gerçekliğini vurgulamak istiyor ama çoğunlukla kopuk kalıyor. 

Cloud Atlas - Everything is connected

Oyunculuk performansı açısından ise, belli karakterlerin neredeyse klişe kaldığı, hatta böyle tercih edildiği görülüyor. Oyuncular, hikayeler arasında karakter ve cinsiyet olarak kulvar değiştiriyorlar. Diğer taraftan derinlik ve belirsizlik içeren ilginç oyunculuklarda var. Çok abartılı ve detay makyajlar, gerek hikâyenin gerek ise oyuncuların tanınmasını zorlaştırıyor. Makyaj çalışması o kadar garip ki, bazı oyuncuları filmin sonundaki görsel açıklama kısmında tanıyabiliyorsunuz. 

Oyuncular ve hikâye arasında lineer değil döngüsel bir ilişki kurulmak istenmiş. İlişkilerin mekanik olmadığı ana tema olunca bağlantı; bildik anlamda bağlantısızlığı da içine alıyor. Ve fakat ne kadar başarılı olabilmiş? Üç saatlik bir süre içinde senaryonun belirsizleştiği görülüyor. Anlatım biçiminin, hakikatle dair sözler söyleyen karikatürize tiplerin elinde popülerleşip, eğlenceye dönüştüğünü görüyoruz. Sonuçta eğlenmek mi istiyoruz, o zaman film hedefine ulaşıyor. Eğlence anlamında, film sıfır sıkıntı :)


Lana ve Andy Wachowski kardeşlerin The Matrix üçlemesiyle dünya sinema tarihindeki büyük başarısı, Tom Tykwer’ın “Koş Lola koş” ve “Koku” gibi etkileyici filmleri, sinemayı yakından takip eden kişilerin filmden beklentilerini yükseltmişti. Senaryonun, David Mitchell’in çok beğenilen aynı adlı romanından uyarlanması merakı arttırmıştı. Sanırım film, Mitchell’in romanını severleri tatmin etmeyecektir ama yazar Mitchell’in senaryo yazımına dâhil olmadığını belirtmek gerekiyor. 

Filmin çok ilginç bir yanı daha var:  Wachowksi kardeşlerden Larry’ın bu sene geçirdiği ameliyatla cinsiyet değiştirip kadın olması. Larry artık Lana, böyle olunca artık ortada biraderler kelimesi de kalmıyor. 

Lana ve Andy Wachowski, Cloud Atlas
Lana ve Andy Wachowski
Oybirliği konsorsiyumu, yeni Seul, öngörülüler, tüketiciler, işgörenler, doktor ve avukat, köle ve efendi, kâhin ve ilkeller filmde yer yer çok etkileyici biçimde yansıtılıyor. Filmdeki çok güzel kafa karışıklığı, izleyicilerin daha sonra bulma çözmelerine imkân tanıyacak. Benim aklımda kalan birkaç bulmaca sorusu: Bayan android neden aydınlandı, ajan Smith neden her yerde bir şekilde ajan? şirketokratlar kimlerden oluşur? gelecek dünyasında insan, neden tıpkı Eto misali bitmiş :))

Bence filme yakışmayan final sahnesindeki “dede ile ninenin yıllardır bitmeyen aşkı” sahnesine de ayrıca şaşırmak gerekiyor. Filmin final sahnesi insana “yine mi aynı tiyatro?” duygusunu veriyor. 
Bulut, Cloud

İçi boşaltılmış Bengi Dönüş kavramı içinde, paralel evrenlerde insanoğlu akıyor da akıyor. Film, random başlayıp, default bitiyor :) Filmin en önemli karakterinden Sonmi~451’in devamlı söylediği söz, filmin amacını basit ama etkili bir şekilde ortaya koyuyor: “Rahimden mezara kadar birbirimize bağımlıyız.”

Ahmet Usta